Çocuklara ölüm gerçeği nasıl anlatılmalı?

Ölüm, üzerinde konuşulması en zor kavramlarda biridir. Fakat hayatın değişmez kurallarından biridir aynı zamanda. Çocukların bir kısmı daha okul öncesi dönemdeyken size ölüm hakkında sorular yöneltebilirken bazıları hiç sormayıp bu konu hakkında konuşmayabilir. Çocuğun bunu hiç konuşmamasının nedeni ebeveynlerin bu konuda konuşmaya hazır hissetmediklerini sezmesidir kimi zaman… Durum böyle olunca ebeveynler bu konu hakkında konuşmaya hazır olmalı ve çocuğa gerektiğinde bu mesajı verebilmelidir.

Çocuğunuzun size yönelttiği soruyu mutlaka iyi anlamalısınız. Küçük bir yanlış anlama başka yanlış anlamalara, yanlış anlatımlara kapı açar.
Çocuklar genelde 3-6 yaş arasında ölümle ilgili sorular yöneltmeye başlarlar size. Bunun nedeni, televizyon ( kesinlikle dizileri sizinle izlemesini önermiyoruz), sokakta ölmüş bir hayvan görmesi, arkadaşlarının ölümden söz etmesi, ona okuduğunuz hikaye ve masallarda ölüm kavramının geçmesi olabilir.

 

 

Peki çocuğa nasıl anlatılır ölüm ?
• Ebeveyn, ölümü anlatırken kesinlikle kaçınmamalı ve kaçınma durumunu yüz ifadesine yansıtmamalıdır. Çocuk bu durumda “ bu soruyu sorarak anne babamı üzdüm, demek ki kötü bir şey olabilir. Şeklinde düşünebilir.
• Anlatımda Çocuk direkt ölümle yüzleştirmemeli.
• Sakin bir tavır sergileyin.
• Yaşlarına uygun basit, kısa ve öz cevaplar bulun.
• Kendi duygunuzu dürüstçe belirtin.
Çok önemli ve unutulmaması gereken nokta, çocuklar ölümü geri dönüşü olan bir kavram olarak algılarlar. Bu sebeple oyunlarında da kullanmak isteyebilirler bunu unutmayalım.
• Çocukların öğrenme yapılarından biri tekrardır. Tekrar size aynı soruyu yönelttiğinde siz de tekrar aynı şekilde cevap verin.
• Ölüm kelimesini kullanmaktan çekinmeyin. Ölen işin, gitti, melek oldu, uçtu, uyuyor gibi kelimeler kullanmayın.
• Ölümü bir şeyle ilişkilendirmeyin. Yaşlılık ve hastalık gibi… bunun yerine dünyadaki her canlının bir yaşam süresi olduğunu ve bu süre bitince ölündüğünü anlatın.
• Ölen kişinin gömülmesi okul öncesi çocukların kaldırabileceği bir durum değildir. Bu nedenle bu bilgiyi vermek yanlış olabilir.
• Çok hasta kişileri ziyarete giderken çocuğun gelme, ziyarette bulunma durumu çocuğa, hastaya göre değişir. Hastane uygun mu değil mi, hasta sayısı, hastanın durumu iyi değerlendirilmelidir. Telefon ile görüşme sağlanabilir.
• Çok yakın bir aile üyesi vefat ettiğinde çocuklar suçluluk, kızgınlık hissedebilirler. Ebeveynler sevgilerinin devam edeceği güvencesini vermelidirler.
• Her soru aslında sizin ölüp ölmeyeceğinizi içeriyor unutmayın. Çocuğunuza onun yanında olduğunuzu, uzun yıllar onunla yaşamayı planladığınızı söyleyin.

 

Makalemizi  pedagog Adem Güneş’in kaleminden bir yazı ile sonlandırıyoruz.

 

Yıllar önceydi. Yurt dışında tanıştığım bir hanımefendi, içindeki huzursuzluktan bahsederken “Çocukken Allah’a çok kızgındım… Zor toparladım kendimi.” demişti.

Nedenini sorduğumda şunları söylemişti: “7 yaşımdayken babam vefat etti. Çok üzgündüm. Ölümü anlamlandıramıyordum. Teyzemin yanına gittim. O, ‘Allah sevdiği kulunu yanına çabuk alır’ diye bir şey söyledi. Babam çok iyi bir insandı bu doğru ama Allah’ın babama bunu yapmasını kabullenemedim. İyi insan olmak suç mu diye kendi kendime konuştuğumu, geceler boyunca ağladığımı hatırlıyorum. Ondan sonra ‘Ben iyi insan olmayacağım’ diye karar verdim. Allah ile bağımı kopardım.”

“Birisinin yanlış bir sözü, Allah ile bağınızı neden koparsın ki? Yaşınız büyüdükçe bu sözün doğru olmadığını anlamadınız mı?” diye sordum…

“Anladım anlamasına ama aradan yıllar geçti… O günden sonra sanki Allah ile inatlaşmaya başladım. Sırf kötülük olsun diye ilkokulda arkadaşlarımın kalemlerini alıp sokaktaki çöp bidonlarına attım… Ortaokulda insanları yalanlarımla aldatmaktan çok hoşlandım… Lisede erkek arkadaşlarım oldu, çok cesur davrandım… Hippi gibi giyinmeyi, sigara ve alkol kullanmayı marifet saydım… Annem bıkmıştı artık benden… Ama yapacağı bir şey de yoktu, gücü yetmiyordu bana. Sürekli ağladı durdu kadıncağız peşimde… Bugün bile hâlâ o zamanlar neden isyankâr olduğumu bilmez annem…” diye cevapladı.

– “Babanızı kaybettiğiniz için miydi bu isyankârlık?”
– “Hayır, Allah iyi insanları öldürdüğü içindi…”

Çocuk, henüz geldiği bu dünyada işlerin nasıl gittiğine dair sorular sorduğunda, pedagojik prensiplere uygun cevaplar verilmelidir. Rastgele verilecek cevapların oluşturacağı aksi tesir çocuğun on yıllarca kendisine gelememesine neden olabilir.

Özellikle inanca dair sorulara verilecek cevaplar, “tasavvufi derinlikte değil, çocuğun anlayabileceği sadelikte” olmalıdır.

Bunun yanı sıra, çocukların 12 yaşına kadar ölümü anlamlandırmak için sordukları sorulara “müsebbip değil, sebepler” üzerinden izahlar yapılmalıdır.

Bu ne demek?

Örneğin, 8 yaşında bir çocuğun “duygusal yakınlarından biri” vefat ettiğinde ona “Allah sevdiği insanları yanına erken alır” demek çocuğa iyi gelmez… “Ölüm sebebi” atlanılarak direkt Allah üzerinden izaha çalışmak pedagojik olarak doğru değildir. Böylesi bir cevabı belki yetişkinler anlayabilir; ancak çocuğun bunu anlayabilmesi için çok başka bilgilere de ihtiyacı vardır. Dine ve yaşama dair o bilgileri olmadan verilecek böylesi cevaplar, çocuğun inancını güçlendirmez, aksine iç seslerinin oluşmasına neden olur. Çocuk, duygusal bağ kurduğu kişinin ölümüne sebep olan ve henüz hiç görmediği Allah’a karşı cevapsız sorular sormaya başlar…

Çocuğun “duygusal bağ kurduğu” yakınlarından biri vefat ettiğinde, vefatın “sebebi” söylenmelidir, “müsebbibi” değil…

Yani “Babanın hastalığı çok ilerlemişti, tedavisi mümkün olamadı, vefat etti…” veya “Baban araçla giderken sanırım karşı taraftan gelen aracı görememiş, trafik kazasında vefat etti…” gibi…

Sadece ölüm haberleri değil, travmatik olayların çocuğa izahında da Allah’a vurgu yapılmamalıdır…

Örneğin, çocuğun depremle ilgili sorduğu bir soruya “Depremi Allah yaratıyor, günahı olan kişiler böylece cezalandırılıyor” diye izahta bulunmak, onun inancını kuvvetlendirmez, aksine huzursuzluk veren iç seslerinin oluşmasına yol açar… Bunun yerine, “Toprağın çok altında bir kayma olduğunda, yeryüzünde deprem oluyor. Bu kadar basit aslında…” diye izahta bulunmak “müsebbibe değil, sebebe vurgu yapmaktır.” Ve bu izah, çocuğu inancı ile barışık tutar…