Rabbini Arayan Çocuk

Kur’an-ı Kerim’de ismi geçen 25 peygamberden biri olan Hz. İbrahim efendimiz, henüz küçük bir çocukken ailesi ve içlerinde yaşadığı halk taşlardan putlar yapıp onlara tapıyorlardı. Hz. İbrahim (aleyhisselam) onların bu yaptıklarına bir anlam vermeye çalışıyordu. Ama bu cansız taşlar nasıl bir ilah, nasıl bir yaratıcı olabilirlerdi ki? Doğrusu bunu asla aklı almıyordu.

Her zaman, kendi kendine düşünüyordu: Acaba her insan kendi ilahını kendi mi yapıyordu? Yoksa bir ve benzersiz olan bir ilah mı insanı yaratıyordu? Tapılacak bir İlah’ın bu putlardan başka bir şey olduğunu anlamıştı Hz. İbrahim. Gerçek İlah’ı ve gerçek yaratıcısını buluncaya kadar aramaya karar verdi.

 

Alemlerin yaratıcısını bulmak ve yalnızca O’na ibadet etmek istiyordu. Böylece alemlerin Rabbi olan Allah’ı aramaya başladı. Gece olduğunda, Allah kimdir? O’nu nasıl ve nerede bulurum? diye düşünüyordu. İşte o sırada gökyüzünde parlayan bir yıldız dikkatini çekti. “İşte bu benim Rabbim olabilir mi?” dedi. Yıldız semanın uzaklarında parlıyordu. Fakat bir süre sonra kaybolup gitti. O zaman Hz. İbrahim “Ben batıp kaybolan bir şeyi ilah olarak kabul edip sevemem” dedi. Kaybolup giden bir yıldızın Rabbi olamayacağını anlamıştı.

 

Ardından ayı bütün parlaklığı ve güzelliği ile gördüğünde, yeniden “Bu benim Rabbim olabilir mi?” dedi. Fakat ay da gün doğduğunda kaybolup gitmişti. Ay da, yıldız da O’nu yalnız bırakmışlardı. Kendisini yalnız bırakan ve hiçbir yardımı olmayan şeyler onun Rabbi olamazdı elbette. Böylece kendisini bu yanlışlardan kurtardığı için Rabbine şükretti.

Daha sonra güneşi doğarken gördü. Hepsinden daha büyüktü güneş. Hem ısıtıyor ve ışığı her yana yayılıyordu. “İşte olsa olsa bu benim Rabbim olabilir” dedi. Oysa güneş de çok geçmeden gecenin karanlığında kaybolup gidenlerden oldu.

 

Hz. İbrahim efendimiz, ne yıldız ne ay ne güneşin ilah olmadıklarını biliyordu artık. Yıldızı, ayı, güneşi, Hz. İbrahim’i ve bütün insanları yaratan, herşeye gücü yeten, yarattıklarını bir an bile yalnız bırakmayan, hastalandığı zaman şifa veren, darda kaldığı zaman sıkıntıdan kurtaran ancak ve ancak yarattıklarının hiçbirine benzemeyen bir yaratıcının Rabbi olabileceğini düşündü. Hz. İbrahim (aleyhisselam) bunu anlamış ve bütün alemlerin Rabbi karşısında secdeye varmıştı. Kalbine gelen bir ilhamla Allah’ın varlığını ve birliğini sezdi: “Ben batıl dinlerden uzaklaşarak, yüzümü, gökleri ve yeri yaratan Rabbülalemin’e yönelttim. Ben asla sizin gibi müşrik değilim” dedi. (En’am, 79)

 

Gözlerinden ırmak gibi yaşlar akıyordu. Allah’a hamd ve dualar ediyordu. “Seni buldum ya Rabbi! Allah Sensin” diyordu.

Kalbinde en küçük bir keder, endişe ve korku kalmamıştı. Doğru yolu bulmuştu artık. Böylece evine döndü. Ve ileride Allah Hz. İbrahim’e peygamberlik verdi. O da bütün insanları putları parçalayıp alemlerin Rabbi olan Allah’a iman etmeye çağırdı.